Neşet Güne / Profit
Mesleğinize ne zaman başladınız?
İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimimi TED Kolejinde tamamladıktan sonra Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İç Mimarlık Bölümünden mezun oldum. Beş seneye yakın özel bir şirkette mesleği öğrendikten sonra ortaklarımla kendi tasarım atölyemi kurdum. Ofisimizi 1995 yılında iki ortağım Lale Güne ve Ömer Önen ile birlikte Halk Bankası’ndan genç girişimci kredisi kullanarak açmıştık… İlk işimiz Sheraton – Ankara Oteli’nin lobbysi ve gece kulübünün uygulaması idi. Mekanların yılbaşı gecesine yetişmesi gerekiyordu ve hiç unutmuyorum, yılbaşı gecesi süpürgelik çakarak geçirmiştim. Sonrasında ev, otel, ofis, spor merkezi iç mimari tasarımları ve uygulamaları yaparak şirketimizi büyüttük. Tasarım çizgisinden ve kaliteden ödün vermedik, iş ahlakımızla sektörde iyi tanınan ve tercih edilen bir firma olarak öne çıkmayı hedefledik.
Mekan tasarlarken nelerden etkilenir ve nelerden ilham alırsınız?
Sevdiğim filmden, okuduğum kitaptan, gezdiğim gördüğüm yurt içi ya da yurt dışındaki bir mekandan… Hatta dinlediğim müzikten, bir albüm kapağından veya çok güzel bir kadından… Hayattaki her şeyden ilham alabilirim. Yeter ki yaşamdan ve yaşamaktan zevk alayım… Bence tasarımda öne çıkan şey her zaman görselliktir. Fonksiyon arkasından gelir. İnsan ruhunu ve iç dünyasını motive eden kavram “estetiktir “&hehellip; ürünün ya da mekanın ne kadar kullanışlı olduğu değil! Örneğin kadınlar o yüksek topuklu ayakkabıları giyerken çok mu rahat ediyorlar sizce?... imkan yok! Dünyanın en zor şeyi bütün gün o sivri, yüksek topuklarla dolaşmak… Ama giyiyorlar, vazgeçmiyorlar. Kendilerini daha güzel, daha çekici hissediyorlar. Doğal olarak da özgüvenleri tavan yapıyor. Mekanlarda böyle bence. Bir mekana girdiğinizde ilk önce atmosferden etkilenirsiniz, o mekanı sonra yaşamaya başlarsınız ya da beğenmezsiniz ve hiç içeri girmezsiniz bile.
Işığın hayatımızdaki önemi sizce nedir?
Işık tasarımın temelini oluşturuyor. Bilerek kullandığımızda mekan temasını ve atmosferini tamamen değiştirebilirsiniz. Ne yazık ki, biz Türkiye’de ışığı kullanmayı daha henüz bilmiyoruz… Kulaktan dolma bilgilerle, üstün körü tasarımlarımıza taşıyoruz. Gerçek anlamda ışıktan faydalanmayı öğrenebilsek, eminim çok daha sıra dışı projeler üretebiliriz…. Yurt dışında firmalar profesyonel anlamda ışığı yönlendiriyor ve yönetiyorlar… Çünkü ışık, insanların verimliliğini yüzde yüz ölçüde artırıyor… Hastaneler, oteller, ofisler, alışveriş merkezleri gibi, genele hizmet veren mahallerde verimliliği artırmak “para“ demek “kazanç“ demek… Bu yüzden batı dünyası “ışığı” önemsiyor, yüceltiyor ve geliştiriyor.
Mekanlarda aydınlatma tercihinizi neye göre yapıyorsunuz?
Yaratmak istediğim temaya göre, ışık tercihlerimi yapıyorum. Örneğin “Romantik“ bir ambiyans yaratmak istersem daha “dramatik“ türde bir ışığı kurguma koyuyorum. Bir ürün ya da sanatsal bir objeyi ön plana çıkartmak istiyorsam da daha güçlü daha noktasal bir ışık kaynağını tercih ediyorum. Evde, otelde ya da bir ofiste kullanılan ışığın cinsi ve miktarı tamamen değişken aslına bakarsanız…çünkü her mekanın senaryosu ve işlevi de bir diğerinden farklı…laboratuar, hastane vs gibi gerçek görselliğin birebir algılanması, gereken mekanlar hariç beyaz ışık kullanmaktan özellikle kaçıyorum. Beyaz ışık en soğuk en sevimsiz atmosferleri yaratıyor..!! Gün ışığı ise daha insana yakın daha sıcak ortamlar hazırlıyor.
LED teknolojisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Led teknolojisi henüz kullanmayı çok iyi bilmediğim bir teknoloji&hellihellip; Uzun ömürlü ve enerji dostu bir aydınlatma olduğunu biliyorum… Renkleri ile oynamayı seviyorum ama gerçek anlamda “ led teknolojisini “ yönetmeyi ve kullanmayı bilmiyorum… Led teknolojisinin iç mimarlık dünyasına katkısı inanılmaz düzeylerde oldu. En azından ışığın renkleri ile oynayarak daha eğlenceli kurgulamalar yapabileceğimizi gösterdi bizlere.
Aydınlatmanın mimari ve kentsel tasarımdaki yeri ve önemi?
Güzel bir kadının şık kıyafetlerinin giydikten sonra, taktığı aksesuarlara benzetiyorum ben bir kentin aydınlatmasını… Planlaması iyi yapılmış, mimarisi güçlü bir şehri, doğru bir aydınlatma ile daha da çekici bir hale getirmek mümkün bence… Bunun en güzel örneklerini Roma’da ve Prag’da görebilirsiniz… Ancak bizim belediyelerimizde bu konudaki zihniyeti tamamen farklı! Askeri bir düzende sıralanmış ucube direkler ve bunlardan sokaklara yansıyan yeşil led ışıklar…!! Birde bayramlarda, seyranlarda bu direklerin üzerinde takılan iğrenç ötesi lambalı, şekilsiz süslemeler!! Ne yazık, tarihimizin büyük bir bölümünde “göçebe” bir topluluk olarak yaşamak durumda kaldığımız için, bulunduğumuz ve ikamet ettiğimiz mahalleri, güzelleştirme ve daha estetik bir hale getirebilme şansımız olamamış hiç..! Düşünsenize hala tuğla cephesi olan binalar var şehrimizde… Dış cephenin boyamasının maliyeti ne olabilir ki? Bence estetiğin parayla pulla alakası yok…tamamen içten gelen bir dürtü, kültürümüzün ve zihniyetimizin yansıması…!! Azerbaycan, Türkmenistan, Gürcistan gibi üçüncü dünya ülkelerine gittiğinizde aynı örnekleri görebilirsiniz. Tipik üçüncü dünya ülkeleri zevksizliği yani… Umarım zaman içerisinde bu estetik kaygısı bizim topluluğumuzda da ön plana çıkar ve bunun sayesinde özgün tasarımlar yapmaya başlayabiliriz.